Felsefe aromalı şampuan kepeklere iyi gelir !

Cuma gecesini cumartesi sabahına bağlayan gece, sahura yakın vakitler, Çengelköy'de bir evin çatı katında, yarısı kaba inşaat halinde bir dairenin bir odasını şark köşesine çevirmişlerse ve bu odada uzun oturup, uykusuzluktan ve yorgunluktan saçma sapan konuşurken duvardaki köstekli saate bakarsanız ve yediye on kalayı gösterdiğini, üstelik bir de eylülün yirmidokuzunu gösterdiğini farkederseniz ve aniden "bugün ayın kaçıydı ya ? yirmidokuzu...." diyerek duvardaki saatin bir yıldır durmuş olduğunu, oraya ilk defa gittiğinizi ve o zamandan beri bekleyip size denk geldiğini farkederseniz, ister istemez bunun sizin için hazırlanmış bir işaret olduğunu düşünürsünüz.

Muhabbet bir şekilde devam ederken konu iyice dönüp dolaşıyor yoruluyor, paramparça aşklar ve köpekler filminden şuna benzer bir repliğin tekrarı ile yeni bir konuya kadar duruluyor: "Tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset."

İşler tatsız gitmeye başlayınca birden kaderi anlama çabası içinde bulursunuz kendinizi: "Seçimlerim mi yoksa ne yazdıysa o mu? "

Retorik bir sorudur elbette ama insansınız işte düşünürsünüz. Kader seyrinizin tam orta yerinde bir girdap gibidir. İçine çeker sizi. Kaçmak için işaretleri aramaya başlarsınız; bulursunuz da...

Kulağınıza bir şeyler fısıldayan ihtiyar adam, onca kişi arasında sizin kafanızı hedef olarak seçen bir martı, kitap okurken birden sizinle örtüştüğünü farkettiğiniz iki satır, aynı anda çalmaya başladığınız ıslığın melodisi, küçükken kafanıza gelen toptan bahsederken birden sokaktan yanınıza zıplayan top, sokakta yürürken duvarda gözünüze takılan bir yazı, yine yürürken kesişen iki gözün onun sevdiği rengi taşıyan elbisesi ve elmacık kemikleri...

O kadar çoktur ki, her seferinde döndürdükçe döndürürsünüz yelkenleri. Sonra çaresizce kabul edersiniz; yelkenlerinizi dolduran rüzgar o girdabın etrafında size çemberler ama gittikçe daralan çemberler çizdirmektedir.

Banyolar tuhaf yerlerdir. Sıcak suyu açar ve altına girersiniz. Gevşeme, yumuşama derken zihin bir anda boşta kalır ve işte tam o sırada tüm bu hesaplar kafanıza hücum eder. Su arındırır insanı kirden. Oyun hamuru kıvamına geldiğiniz için duvarları yumruklamak da mümkün değildir çaresizlikten, öfkeden. E su da hazır akıyor, o zaman koyverip ağlayıverirsiniz. Gözyaşlarınızı kimse farketmez üzerinizden akıp giden suyla. Yani evet... Evet aciziz orada da.

Arınırken hep aciziz. Dua ederken acziyeti takınırız üzerimize. Bize, insanoğluna, en çok yaraşan hali. Kulluk ederken ve yaşarken de aciziz. Sadece, işte, nasıl desem banyoda bunun farkına varırsınız bir derece.

Banyodan çıkarken, gözünüzdeki ve yüzünüzdeki kızarıklar, sıcak suyun etkisinin sonucudur. Tüm hesapları sonladırıp banyodan çıkarsınız. Üzerinizde bornoz içinizde kul olmanın, acziyetin hafifliği...

Kader girdabını ve yaptığınız ince hesapları özenle ayıkladığınız işaretleri düşünürsünüz. Sonra akşamleyin döndürdüğünüz muhabbette geçen replik gelir aklınıza. Ve başlarsınız Tanrıyla birlikte gülmeye..


Yorumlar