Kayıtlar

Kasım, 2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ben gurbette değilim; gurbet benim içimde...

KENT "Başka diyarlara, başka denizlere giderim, dedin. Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa. Sanki bir hükümle yazgılanmış bir çabam; ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya. Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım? Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam burada gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca yıllar yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın." Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler. Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların. Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın, ne bir gemi var, ne de bir yol sana. Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte, yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde. Kavafis

Biri bana hep diğerini hatırlatıyor

7. Adını "bir gün fazla yaşamak" koyduk. Ey merak, ey zafer haykırışı, oğlum! Ellerin ve doğurtucu erkin başdöndüren macerası! Ey toprağın ve rahmin tükenmez hünerleri* Güz ki ancak hainin yüreğini soğutur bir korkağı mahzun kılar kırlangıç sürüleri sabırla, kin tutarak gülen günlere ulaşan sesleri bulduk adına "yaşamak" diyoruz "düşmana inat bir gün fazla yaşamak!" Muş'ta bir güz için prelüdler, İsmet Özel Yeterince görüldü. Bütün kılıklara girdi gizli görüntü. Yeterince duyuldu. Kentin uğultuları, akşamleyin ve güneşte, ve her zaman. Yeterince yaşandı. Yaşamın durakları. -Ey Uğultular ve Gizli Görüntüler! Yola çıkış, yeni sevgi ve yeni görüntüler içinde. Yola çıkış, Arthur Rimbaud Bu iki şiirden hangisini okursam okuyayım bir diğeri anında zihnime düşüyor. Fonetik bir durum olabilir yahut noktalamayla, ünlemlerle alakalı bir çağrışım. Nasıl olduğunun önemi yok; bu düşüşleri seviyorum.

Değilim

Başka çaresi yoktur zaten bunun. Öyle kalırsın, incinirsin.

DENEY-I

Hindistan cevizi kokusunu duyduğumuzda oturma odasındaydık. Oda maksadı dışında kullanılmıyordu, sadece oturup susuşuyorduk orada. -Babaannemdir, dedi. Yine kurabiye yapıyor. Oysaki ikimiz de bilirdik, onun babannesinin tatlı anlaşıyışı sulandırılmış pekmezle sınırlıydı. Sehpaya eğildi, cama yansıdı, sağdan ve soldan baktı kendine: -Saçlarım dökülüyor. Eskisi gibi değilim, dedi. -Kim öyle ki? -Edebiyat mı yaptın, felsefe mi? -Sadece konuştum. -Sen de eskisi gibi değilsin. - Saçların dökülüyor o kadar, dedim. Kalktı, odasına geçti. Onun, odasına kapanıp her defasında başka biri olarak çıkışlarına alıştım artık. Bu onun evcil hali, vahşiliğine rastgelmedim zaten. Acaba nasıldı o zamanlar? Kapanışı kısa sürdü. Pijamasını giymek için gitmiş sadece. Geldi odaya, sessizce, kanepeyi incitmeden oturdu. -Değiştim mi? -Hep aynısın Osman. Hep değişkensin. Oturduk, sustuk yine. Hayal kurmak istedim ama onun yanında bunu yapamazdım ki. Gözlerimi kapadım, hayallerimi görmesinden korktu

Muaccel Beste

bugün dört taneydiler. birini gömdüm. birini kırdım. birini yanlışlıkla ezdim. biri beni sevdi. küllüğe baktığımda yedi taneydiler. hepsini içtim. şimdi sekiz taneler. o her gün bir taneydi. o her gün aklımdaydı. bazen dilime düşerdi. bugün onu hatırlamıyorum. mevsimlerden biri kıştı. bir diğeri bahar. ben bazı günler kaçardım. bazı mevsimlerde çok içtendim. bazı mevsimlerde çoktu benim adım. bazı anlarda hissederdim. bazı günlerde şehir dışındaydı umrum. titrerdim biraz da başım dönerdi. tamamen almazdı ama içim. hep başka bir şey isterlerdi. söylemeseler de ben bilirdim. ben bir gün gideceğim. anlamlı bir fiil olmayacak sayım. o gün anlayacaklar.