Çok sıkıştım babacığım

Madde incelendikçe, atom altına inildikçe yani, her şeyin belirsizlik üzerine kurulu olduğu artık ağızlara sakız. Henüz taşlar kafamızı yarmaya devam etse de, insanlık sonunda belli bir noktaya gelmiş bir kaç bin yıldan sonra. Hoş, bunun başlangıcında da daha suya sabuna dokunmadan aynı şeyi söyleyen arkadaşlar olmuş. Okuyoruz kitaplardan. Artık bunlar aklıma takılmıyor.

"Baba, daha gelmedik mi?" demekten alamıyorum kendimi son zamanlarda. Bu arada, burada, dışarıda,siz neredesiniz bilmiyorum ama çılgın bir rüzgar var. Bunu sorabilmek için bir de Baba figürü lazım. Geçenlerde biri demişti, kim demişti hatırlamıyorum, "bu Türk milletinin babalarıyla olan sorunsalını çözersek zaten uçucaz, kimse tutamayacak bizi" diye. Bu dediğim sembolik bir baba, yani en azından yolun neresinde olduğunu falan söyleyen, seni susturmak için çikolata, şeker emsali şeyler tutuşturan eline falan. Hayır, babamla ilgili sorunlarım aynı sizin gibi artık bir yerlerde kemikleşti ya da kıkırdaklaştı. İskelet yerine oturdu, artık topu ona atmaya niyetim yok. Sembolik bir baba bu. Bu soru, günlük çıkmazlar içinde, ömürlük sorunlara dair devamlı bir işaret bekleyen ama hep bekleyen beni işaret ediyor.

İşaret bekleyen beni işaret ediyor. Tekerleme gibi. Bunlar çok klasik artık değil mi? Ama yeni bir şey söylemeye kalktığımda, dönüyor soluklanıyor şöyle bir dolaşıyor ve yine buraya geliyor. Bu yüzden yeni bir şey yok.

Ellerim arkada kenetlenmiş avluda yürürken, zihnimin(burada kalbimin demek istemiyorum, romantizm hakkaten yapışkanlı sinek kağıtları gibi) bu çılgın rüzgar hızı çarpı on şiddetinde fırıldaklar dönüyor ama, ama gel gör ki hepsi aynı yere bağlanıyor. Kafamı göklere çevirip, baba daha gelmedik mi diyorum.

Maddenin müphemiyetini dillendire dillendire, oynaya oynaya, döndüre döndüre işte hallaç pamuğu misali evrilip çevriliyor içersi de.

Şunu da söylemeyilim. Söylemeye meyilliyim, sizden de bir şey olmuyor. Siz burda herkes, herkes burda ben. Ama bunu kısık sesle söylüyorum genelde ya da içimden. Çünkü bir ümit (komik, bunu Ümit söylemişti hakkaten) söylediklerinizden sonra, yani kafamı kaldırıp yemlenmekten şöyle bir kafamı kaldırıp etrafa bakıyor ve tekrar yemlenmeye devam ediyorum.

Sonlu olabilmenin, sonsuz tariflerini defterime kaydedip duruyorum. Ölemiyorum. Beş üç ve altı dört kapıları alıyorum. ama o en uçtaki iki taneyi hiç çıkartamıyorum. Sonra mars ( Mars var mı hakkaten? hiç gitmedim de, bence yok).

Dilim, yazmaktan ucu kütleşen uyuz kalemlere döndü. Hiç, gam almıyorum, gam bile vermiyorum. Kimsede de kalemtıraş yok maalgunne.

Bu bir şikayettir. Bundan sonra devam edecek olan şikayet etmek olacaktır. Olacak olan budur. Bu bakımdan, babacığım, artık söyler misin ne kadar kaldı? Çok sıkıştım da..

Yorumlar

Unknown dedi ki…
Harab olan gonlu tegaful eyle...
Sen hos eyle gonlun tuba li menyusaadeti s-sabru ve s-sebat
Adsız dedi ki…
Allah derdinizi arttırsın efendim..
Dublor dedi ki…
eyvallah