Haftasonları genelde ablamlar bize gelir çoluk çocuk. Geldiklerinde de yemekleri genelde ablam servis eder. Gel zaman git zaman bu servislerde ablam bir şeyin farkına varmış; günlük olarak takvim yaprağını koparma ve okuma hastalığım. En son geldiklerinde, yine bir yemek vaktiydi ve ben sandalyeme yerleşmeye çalışırken, birden takvim yaprağını kopardı ve al bakalım gazeteni oku dedi. Şaşırdım ama güldüm, hoşuma gitmişti. Birlikte geçen yıllarınız çoktan bitmiş, üzerine başka hayatlar inşa edilmiş  ve bu beklentiden ben çoktan vazgeçmiş bile olsam da hala ablanızın sizi izliyor ve ayrıntılara dikkat ediyor olmasını farketmek şahane bir şey.
Neyse şimdi bunları bir yana koyalım ve takvimde bugün neler yazdığına bakalım. Sonrasında günün yazısını değiştirmeksizin buraya aktarıyor olacağım. Bu bazılarının hoşuna gitmeyecek 
Efendim bugün ( yani dün)  12 Mayıs 2011 Perşembe idi. Gündüzler iki dakika uzamış, haliyle geceler kısalmıştı. Bu hala kazma kürek yaktıran havalara inat, yazın giderek yaklaştığının habercisi değil de nedir? Günler uzuyor, geceler kısalıyor, bir de havalar ısınsa tamamdır! Geçmişte bugün neler olmuşa bakarsak Çin’de 8 şiddetinde bir deprem olmuş ve 80 bin kişi hayatını yitirmiş (2008). Ayrıca bugün dünya hemşirelik günü ve hemşirelik haftasının başlangıcı imiş. Bu vesile ile hemşirelerimizi kutluyor nice nice senelere diyorum.
Ebu Ali Sekafî’den rivayet olunan günün sözü ise manidar: “Dört şey güzel hasletlerdendir: doğru söz, doğru iş, samimi dostluk, emanete riayet”. Allah, bu hasletlerle donanmayı nasip etsin inşallah cümlemize. Kız ismi Cahide, erkek ismi ise Cahit. Günün yemeği, laf aramızda bu aralar hiç iştahım yok, domates çorbası, etli patatis, çılbır ve komposto. Takvimin arka yaprağı 4/10 oranında mutfakla ilgili, muhtemelen hepimizin bir kısmını bildiği pratik ama hayat kurtarmayan bilgilere ayrılmış durumda. 6/10′luk kısmı ise işte bu yazıda esas aktarmak istediğim konuya ayrılmış.
Efendim, takvimimizde yer alan bugünkü sohbet konusu, sohbeti de kimle yapıyorsak artık, “Felsefeci ve İslam Alimi”. Şimdilik sizi yazıyla başbaşa bırakıyorum;
“İslam alimleri, eski Yunan ve Roma felsefelerini çürütmüşler; onların hukuk, ahlak ve tıp üzerindeki sözlerinden doğru olanların, eski peygamberlerin kitaplarından çalma olduklarını bildirmişlerdir.
Eski Yunan felsefecileri, herşeyi akıl ile anlamaya, akla uydurmaya kalkışan ve yalnız aklın beğendiğine inanan kimselerdir. Bunlar, aklın erebileceği şeylerde doğruyu bulabilirler ise de, aklın kavrayamadığı, erişemediği birçok şeylerde yanılıyor ve aldanıyorlar. Nitekim, sonra gelenleri, öncekilerin yanlışlarını çıkarmakta, birbirlerini beğenmemektedirler. İslam alimleri ise, zamanlarına kadar olan fen bilgilerini okuyarak ve İslamiyetin gösterdiği yolda, kalblerini ve nefslerini temizleyerek, aklın erişemediği bilgilerde de doğruyu bulmuşlar ve hakikate varmışlardır. İslam alimlerine filozof demek, bunları küçültmek olur.
Yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip, aklın ermediği şeylerde yanılan kimse, eski kafalı felsefecidir. Aklın erdiği şeylerde, ona güvenen; aklın ermediği yanıldığı yerlerde, Kuran-ı Kerimin ışığı altında, akla doğruyu gösteren yüksek insanlar da İslam alimleridir. O halde islamiyette felsefe yoktur, İslam felsefesi, İslam filozofu yoktur. Felsefenin üstünde olan İslam ilimleri ve felsefecilerin üstünde olan İslam alimleri vardır.
İmam-ı Rabbani Mektubat/266″
Buyrun burdan yakın ne kadar basit değil mi? Takvimin mesajlarına hastayım, unu elemiş ve duvara asmıştır hep zaman. Kopartırsın ve geride kalan zaman, seni hangi maceralara ve mecralara sürüklerse sürüklesin üç yüz punto ile bir anda anlamlı ya da anlamsız hale gelir. Belki yaprakları bir gün öncesinden koparmak gereklidir ne dersiniz?
Evet, bugünlük hissemize bunlar düştü takvim yaprağından. Neden şimdi ne gerek vardı diyenler olabilir. Merak etmeyin, her gün buraya takvim yapraklarında ne olduğunu yazacak değilim. Ama takvim yaprağı okuma alışkanlığım beni hep ilginç şeylerle karşılaştırmıştır. Bunları kim hazırlıyor merak etmiyor da değilim. Bir de sanırım takvimi koparmadan tarih/gün algım pek değişmiyor benim, koparıyorum ve geçiyor. Hele uzun bir süre eve, mutfağa, uğramadıktan sonra böyle on onbeş sayfa birden koparınca öyle bir rahatlık hissi kaplıyor ki içimi, tarifi mümkün değil. Geçen günleri bir anda anlamlandırıyor ve bitiriyorum.
Neyse efendim, şimdilik bu kadar. Bu tarafta uzun bir süreden sonra ilk yazı, hayırlar olsun.
Selam ederim.

Yorumlar